1. Giriş
Yunanca ‘philo’ (sevgi) ve ‘sophia’ (bilgelik) kelimelerinden türetilen felsefe, bilginin, gerçekliğin ve varoluşun temel doğasının titizlikle incelenmesidir (Russell, 1945). İnsan yaşamı, etik, evren ve ötesiyle ilgili en derin soruların eleştirel düşünme ve mantıksal analizini teşvik eden hem bir etkinlik hem de bir disiplindir. Felsefe geleneksel olarak metafizik, epistemoloji, etik ve mantık gibi her biri farklı ancak birbiriyle bağlantılı soruları ele alan çeşitli dallara ayrılmıştır (Kenny, 2010). Felsefenin geniş kapsamı, insan yaşamının diğer tüm sorgulama biçimleri ve yönleriyle kesiştiği anlamına gelir; bu da onu yalnızca teorik bir disiplin değil, aynı zamanda pratik bir yaşam rehberi haline getirir.
Felsefeyi anlamak, dünyayı ve kendini daha iyi anlamayı teşvik ederek, muhakeme ve problem çözme becerilerini geliştirerek ve argümanları ve inançları eleştirel bir şekilde değerlendirme yeteneğini artırarak kişinin hayatını zenginleştirir (Scruton, 1994). Bu blog yazısı, felsefeye yeni başlayanlara felsefeyi tanıtmayı ve felsefenin bazı yönlerine zaten aşina olanların anlayışını derinleştirmeyi amaçlamaktadır. Okuyucular, felsefi düşüncenin kökenlerini ve gelişimini, yöntemlerini, önemli figürlerin temel katkılarını ve çağdaş alaka düzeyini keşfetmeyi bekleyebilirler. Bu yazının sonunda, felsefi sorgulamanın günlük yaşamdaki bakış açılarımızı ve kararlarımızı nasıl şekillendirdiği ve daha geniş toplumsal tartışmalara nasıl katkıda bulunduğu konusunda daha net bir fikir edineceksiniz (Nussbaum, 2010; Blackburn, 1999).
2. Felsefenin Kökenleri
Resmi bir disiplin olarak felsefe, öncelikle Yunanistan, Hindistan ve Çin’in entelektüel geleneklerine dayanan antik çağlarda başlamıştır. Bu uygarlıkların her biri, kendilerine özgü kültürlerini ve toplumsal yapılarını yansıtan farklı felsefi yollar geliştirmiştir (Hadot, 2002). Yunanistan’da felsefe, dünyanın mitolojik yorumlarından, gerçekliğin ve varoluşun temel doğasını sorgulayan Sokrates öncesi filozoflar tarafından akla dayalı daha sistematik sorgulamalara doğru gelişmiştir (Kirk, Raven & Schofield, 1983). Benzer şekilde, Hindistan’da Upanişadlar gibi metinlerde özetlenen felsefi gelenekler, Vedanta gibi sistemlere zemin hazırlayarak içsel benliği ve nihai gerçekliği keşfetmeye başlamıştır (Deutsch, 1973). Çin felsefesi, Konfüçyüsçülük ve Taoizm ile etik ve uygun yönetim ve yaşam biçimine odaklanmış, derinlemesine pratik bir felsefeyi günlük hayata entegre etmiştir (Fung, 1948).
Bu geleneklerin gelişimi, mitolojik çerçevelerden kozmos ve insan doğasını anlamaya yönelik daha yapılandırılmış, mantıklı yaklaşımlara doğru derin bir geçişe işaret etmektedir. Bu geçiş sadece felsefi düşüncenin başlangıcına işaret etmekle kalmamış, aynı zamanda daha sonraki yüzyıllarda geliştirilecek olan sistematik sorgulama ve teorik çerçevelerin de temellerini atmıştır (Lloyd, 1970). Bu ilk geleneklerin etkisi modern felsefi söyleme nüfuz etmeye devam etmekte ve çağdaş felsefenin çeşitliliğini ve derinliğini aldığı geniş, kültürler arası bir temel sağlamaktadır (McEvilley, 2002).
2.1. Antik Felsefe Gelenekleri
Antik felsefe gelenekleri, coğrafi ve kültürel olarak birbirinden ayrı olsa da, sorgulama ve diyalog yoluyla bilgi ve anlayış arayışı ortak hedefini paylaşmıştır. Yunanistan’da Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi düşünürler etik, politika ve metafizik üzerine düşüncelerini yapılandırmaya başlamış ve bu düşünceler Batı entelektüel geleneğini derinden etkilemiştir (Copleston, 1946). Bu arada Hindistan’da Gautama Buddha ve Mahavira gibi filozoflar metafizik ve etikle ilgili ayrıntılı felsefeler geliştirmiş, bunlar ruhani uygulamalarla derinden iç içe geçmiş ve Doğu felsefi ve dini yaşamının merkezinde yer almaya devam etmiştir (Jain, 1973).
Bu temel felsefeler birbirlerinden izole olmayıp ticaret, fetih ve fikir alışverişi yoluyla birbirlerini etkilemişlerdir. Örneğin, Büyük İskender’in fetihleri sırasında Helenistik ve Hint kültürleri arasındaki etkileşimler, hem Yunan hem de Hint felsefe geleneklerini zenginleştiren önemli entelektüel alışverişlere yol açmıştır (McEvilley, 2002). Fikirlerin bu çapraz tozlaşması, dünya çapında daha zengin, daha çeşitli bir entelektüel mirasa katkıda bulunmuş ve felsefi araştırmanın evrensel doğasını göstermiştir.
2.2. Kilit Şahsiyetler ve Katkıları
Antik felsefenin önemli figürlerinin katkıları bu alanda silinmez bir iz bırakmış ve çağdaş düşünceyi etkilemeye devam etmektedir. Platon’un Akademi’yi kurması ve formlar, etik ve siyaset üzerine yazıları Batı felsefi düşüncesinin büyük bir kısmının temelini atmıştır (Irwin, 1995). Aristoteles’in mantık ve bilimden etik ve siyasete uzanan çalışmaları sadece felsefi gelenekleri şekillendirmekle kalmamış, aynı zamanda Batı biliminin ve eğitim sistemlerinin gelişimi üzerinde de derin bir etkiye sahip olmuştur (Barnes, 1982).
Doğu’da filozof Konfüçyüs, Çin kültürü ve yönetiminin ayrılmaz bir parçası haline gelen ahlak, sosyal ilişkiler ve adalete odaklanan öğretileriyle Çin’in sosyal ve etik felsefesini şekillendirmiştir (Creel, 1960). Benzer şekilde, Hindistan’da Nagarjuna’nın çalışmaları Mahayana Budizminin merkezinde yer alan ve hem felsefe hem de teolojide çeşitli düşünce okullarını etkileyen Sunyata (boşluk) kavramını ortaya atmıştır (Kalupahana, 1986).
Bu filozoflar ve öğretileri, fikirlerin zamanı ve kültürü aşma gücünü göstermekte ve dünya çapında felsefi düşünceye meydan okumaya ve ilham vermeye devam eden içgörüler sunmaktadır. Onların mirası, gerçekliğin doğası, etik ve insanlık durumu üzerine süregelen araştırmaları kışkırtmakta ve kadim bilgeliğin modern zamanlardaki geçerliliğini teyit etmektedir (Hadot, 1995).
3. Felsefi Sorgulama ve Yöntemler
3.1. Rasyonalizm ve Ampirizm
Rasyonalizm ve ampirizm, her biri farklı kaynak ve metodolojileri vurgulayan, bilgi edinmeye yönelik iki temel yaklaşımı temsil etmektedir. Rasyonalistler, dünyayı anlamada aklın ve doğuştan gelen bilginin birincil olduğunu savunur. Belirli kavram ve fikirlerin duyusal deneyimden bağımsız olarak var olduğuna inanırlar. Descartes, Spinoza ve Leibniz gibi önde gelen rasyonalistler, yalnızca aklın kullanılmasıyla dünya hakkındaki bazı gerçeklerin keşfedilebileceğini iddia etmişlerdir (Woolhouse, 1993). Descartes’ın “Cogito, ergo sum” (“Düşünüyorum, öyleyse varım”) iddiası, öz farkındalığın ve mantıksal olarak türetilmiş bilginin kesinliğine olan inancı özetler (Cottingham, 1986).
Bunun aksine, deneyciler tüm bilginin duyusal deneyimden geldiğini savunurlar. Locke, Berkeley ve Hume gibi isimler ampirik kanıtlar olmadan doğru bilginin iddia edilemeyeceğini savunmuşlardır. John Locke’un “tabula rasa” (boş levha) olarak zihin teorisi, tüm fikir ve bilgilerin duyusal algının sonucu olduğunu öne sürerek doğuştan gelen bilgi kavramına meydan okumuştur (Locke, 1689). Bu tartışma sadece modern felsefenin gelişimini şekillendirmekle kalmamış, aynı zamanda dünyayı anlama aracı olarak gözlem ve deneyi vurgulayan bilimsel yöntemin temel ilkelerini de ortaya koymuştur (Ayers, 1991).
3.2. Sokratik Yöntem ve Eleştirel Düşünme
Antik Yunan filozofu Sokrates’in adını taşıyan Sokratik Yöntem, eleştirel düşünmeyi teşvik etmek, fikirleri ve altta yatan ön kabulleri ortaya çıkarmak için soru sorma ve cevaplamaya dayanan, bireyler arasında işbirliğine dayalı tartışmacı bir diyalog biçimidir. Bir pozisyonu savunan kişinin rakibinin argümanlarındaki çelişkileri bulmaya çalıştığı, inançlarının netleştirilmesine veya yeniden değerlendirilmesine yol açan bir tartışmayı içeren diyalektik bir yöntemdir (Vlastos, 1991). Sokrates’in yaklaşımı yalnızca bir tartışmayı kazanmak değil, muhataplarını eldeki meseleleri daha derinlemesine anlamaya sevk etmek ve düşüncelerinin tutarlılığını incelemekti (Brickhouse & Smith, 1994).
Bu yöntem, felsefi sorgulamanın tüm dallarında derinlemesine yerleşik bir beceri olan eleştirel düşünmenin önemini vurgular. Eleştirel düşünme, gözlem, deneyim, yansıtma, akıl yürütme veya iletişimden elde edilen bilgilerin analizini, sentezini ve değerlendirilmesini içerir. Felsefede bu beceri, bireylerin gerekçeli argümanlar geliştirmelerini, yanlışları tespit etmelerini, sorunları sistematik bir şekilde çözmelerini ve değerleri ile inançları üzerinde düşünmelerini sağladığı için çok önemlidir (Facione, 1990). Sokratik Yöntemin ve eleştirel düşünmenin uygulanması sadece felsefi söylemi zenginleştirmekle kalmaz, aynı zamanda karmaşık sorunlara düşünceli ve yansıtıcı bir yaklaşımı teşvik ederek günlük yaşamda pratik karar verme sürecini de geliştirir (Paul & Elder, 2006).
4. Felsefe Dalları
4.1. Metafizik: Gerçekliğin Doğasını Keşfetmek
Metafizik, varlığın ve onu kuşatan dünyanın temel doğasını açıklamakla ilgilenen bir felsefe dalıdır. Metafiziğin soruları, fiziksel olanın ötesinde neyin var olduğuna ve bu varlıkların neye benzediğine ilişkin sorgulamaları içerir. Aristoteles metafiziği başlangıçta “varlık olarak varlığın bilimi” olarak tanımlamış, böylece fiziksel bilimlerin ötesinde gerçekliğin en derin yapılarını ele almıştır (Aristoteles, MÖ 350). Bu çalışma varlık, nesneler ve özellikleri, uzay ve zaman, neden ve sonuç ve olasılık gibi konuları içerir. Bu keşif, felsefedeki tartışmasız en soyut soruları yanıtlamayı amaçlar (Lowe, 2002).
Çağdaş metafizik sıklıkla çoklu evrenlerin olasılıkları, nesnelerin doğası ve zaman içinde kalıcılıkları ile özelliklerin ve nedenselliğin temelleri hakkındaki tartışmalara girer. Bu tartışmalar, metafiziksel analizin temel yönleri olan potansiyel ve zorunluluğu keşfetmek için sıklıkla modal mantıktan yararlanır (Lewis, 1986). Sayılar ya da ahlaki nitelikler gibi soyut kavramların insan düşüncesinden bağımsız olarak var olup olmadığına dair tartışmalar da metafizik şemsiyesi altına girer ve bu da onu felsefi sorgulamanın temel ve yaygın bir alanı haline getirir (Van Inwagen, 1993).
4.2. Epistemoloji: Bilgi Çalışması
Bilginin doğası ve kapsamına odaklanan felsefe dalı olan epistemoloji, bilginin ne olduğu, nasıl edinildiği ve gerekçelendirilmiş inancı kanaatten nasıl ayırt edebileceğimize ilişkin soruları ele alır. Bu alan, bir inancın bilgi oluşturabilmesi için gerekçelendirilmiş, doğru ve inanılır olması gerektiğini öne süren Platon gibi filozofların çalışmalarıyla önemli ölçüde şekillenmiştir (Platon, M.Ö. 380). Epistemologlar, bilginin hangi koşullar altında bilgiye dönüştüğünü ve neyin bilinebileceğinin sınırlarını inceler; bu da hem bilimlerde hem de günlük karar verme süreçlerinde metodoloji için önemli sonuçlar doğurur (Gettier, 1963).
Epistemolojinin merkezinde algı, akıl, hafıza ve tanıklık gibi bilgi kaynaklarının analizi yer alır. Filozoflar, bilim felsefesi, eğitim ve bilişsel bilim gibi alanlar üzerinde önemli etkileri olan bu kaynakların güvenilirliği konusunda tartışmaktadır. Örneğin, “Gettier problemi” geleneksel bilgi kavramına meydan okumakta, gerekçelendirilmiş doğru inanca sahip olmanın mutlaka bilgiye sahip olmayı gerektirmediğini öne sürmekte ve böylece bilgiyi doğru bir şekilde tanımlamak için dördüncü bir koşulun gerekliliği üzerine tartışmalar başlatmaktadır (Gettier, 1963).
4.3. Etik: Ahlak Felsefesi ve Etik İkilemler
Etik veya ahlak felsefesi, doğru ve yanlış davranış kavramlarının sistematik hale getirilmesini, savunulmasını ve tavsiye edilmesini içerir. Filozoflar etiğe, eylemlerin sonuçlarını, kişinin geliştirmesi gereken erdemleri ve takip edilmesi gereken genel mutluluk ve refahı göz önünde bulundurarak yaklaşır ve genellikle sırasıyla sonuçsalcılık, deontoloji ve erdem etiği altında kategorize edilir (Mill, 1863; Kant, 1785; Aristoteles, MÖ 350). Felsefenin bu dalı, tıbbi kararlardan çevre politikalarına kadar modern toplumdaki karmaşık ahlaki ikilemlerin üstesinden gelmek için hayati önem taşımaktadır.
Etik teorisi ayrıca yasaların gerekçelendirilmesi, kıt kaynakların tahsisi veya teknolojik gelişmelerin ahlaki sonuçları gibi daha spesifik pratik konuları da ele alır. Örneğin, biyoetik, tıp ve biyolojik bilimlerden kaynaklanan etik sorunları inceleyen uygulamalı etik içinde önemli bir alandır (Beauchamp & Childress, 2012). Bu incelemeler, etik karar verme için yapılandırılmış bir çerçeve sunarak ve etiğin günlük yaşamdaki ve toplumsal yönetimdeki önemini vurgulayarak çok çeşitli alanlardaki politika ve uygulamaların şekillendirilmesine yardımcı olmaktadır (Rawls, 1971).
4.4. Zihin Felsefesi: Bilinç ve Algı
Zihin felsefesi, zihnin doğasını, zihinsel olayları, zihinsel işlevleri, bilinci ve bunların fiziksel bedenle, özellikle de beyinle ilişkisini ele alan bir felsefe dalıdır. Zihin felsefesindeki temel sorun, zihin ve madde arasındaki ilişki ve zihinsel olguların fiziksel durumlardan farklı olup olmadığı ile ilgili olan zihin-beden sorunudur (Chalmers, 1996). Filozoflar, bilinçli deneyimlerin fiziksel, bilimsel terimlerle tam olarak tanımlanıp tanımlanamayacağını veya fiziksel olmayan özellikleri çağırıp çağırmadığını araştırırlar.
Bilinç ve algı da filozofların öznel deneyimlerin nöral süreçlerden nasıl ortaya çıktığını sorguladıkları kilit ilgi alanlarıdır. Bu, algısal deneyimlerimizin öznel, tarif edilemez yönleri olan qualia’nın doğasına ilişkin tartışmaları da içerir (Jackson, 1982). Bilinç teorileri, zihinsel durumları fiziksel durumlar gibi gören materyalist bakış açılarından, zihinsel durumların fiziksel durumlardan temelde farklı olduğunu savunan düalist teorilere kadar çeşitlilik göstermektedir (Kim, 2005). Bu tartışmalar sadece zihin anlayışımızı derinleştirmekle kalmayıp aynı zamanda bilişsel bilim ve psikoloji ile kesişerek disiplinler arası araştırmaları da etkilemektedir.
5. Felsefenin Modern Toplumdaki Yeri
5.1. Felsefe ve Bilim
Felsefe ve bilim arasındaki ilişki temeldir ve karşılıklı olarak zenginleştiricidir. Felsefe, bilimsel teorilerin varsayımlarını, metodolojilerini ve çıkarımlarını eleştirel bir şekilde inceleyerek bilime katkıda bulunur. Örneğin, bilim felsefesi bilimsel akıl yürütmenin doğasını, bilimsel teorilerin yapısını ve bilimsel ilerleme kavramını araştırır (Kuhn, 1962). Popper (1959) gibi filozoflar, bilimin bir varsayımlar ve çürütmeler süreciyle ilerlediğini ileri sürerek bilimsel metodolojinin ve bilimsel teorileştirme için yanlışlanabilirlik kriterinin temelini oluşturan felsefi bir çerçeve sağlamışlardır.
Dahası, felsefe, bilimsel ilerlemelerden kaynaklanan etik ve metafizik soruların ele alınmasında kritik bir rol oynar. Örneğin, zihin felsefesi ve etik tartışmaları, bilinç ve özgür irade ile ilgili soruların ampirik araştırmalarla kesiştiği nörobilimsel çalışmalarla son derece ilgilidir (Churchland, 1986). Bilim genetik mühendisliği, yapay zeka ve uzay araştırmaları gibi karmaşık konuları keşfetmeye devam ederken, felsefi sorgulama bu keşifleri insani ve etik sonuçlara doğru yönlendirmeye yardımcı olmaktadır (Bostrom, 2014).
5.2. Kamusal Söylemde Felsefe ve Etik
Felsefe, özellikle etik tartışmalara yaptığı katkılarla kamusal söylemi önemli ölçüde zenginleştirmektedir. Etik felsefe, karmaşık ahlaki meselelerin analiz edilip tartışılabileceği çerçeveler sunarak sağlık, adalet ve çevre politikası gibi konulardaki kamusal tartışmalara açıklık ve derinlik kazandırır (Rawls, 1971). Felsefi etik eleştirel düşünmeyi teşvik eder, varsayımlara meydan okur ve demokratik toplumlar için elzem olan meselelerin daha incelikli bir şekilde anlaşılmasını sağlar (Nussbaum, 2010).
Basitleştirilmiş anlatıların sıklıkla hüküm sürdüğü modern medyaya doymuş ortamlarda, felsefenin kamusal söylemdeki rolü her zamankinden daha kritiktir. Felsefe eğitimi bireylere argümanları inceleme, mantıksal yanlışları fark etme ve tutarlı, etik açıdan sağlam argümanlar oluşturma gücü verir. Bu, adalet ve sorumluluğa ilişkin felsefi kavrayışların politika ve kamuoyunu şekillendirmede hayati önem taşıdığı iklim değişikliği gibi karmaşık küresel zorlukların yaşandığı bir çağda giderek daha da önem kazanmaktadır (Singer, 2011).
5.3. Felsefe ve Kişisel Gelişim
Felsefenin önemi, kendini yansıtma, eleştirel düşünme ve anlamlı bir yaşam geliştirme için araçlar sunduğu kişisel gelişime kadar uzanır. Felsefe çalışması, bireyleri inançlarını, değerlerini ve eylemlerinin amacını incelemeye teşvik ederek daha derin bir öz farkındalık ve hayata karşı daha düşünceli bir yaklaşım geliştirmelerini sağlar (Hadot, 1995). Bu iç gözlem pratiği sadece kişisel gelişimle ilgili değil, aynı zamanda kişinin başkalarıyla ve genel olarak toplumla olan ilişkisini anlamasıyla da ilgilidir.
Ayrıca felsefe, günümüzün hızla değişen dünyasında giderek daha önemli hale gelen esneklik ve uyumluluk gibi nitelikleri de teşvik eder. Bireyler felsefi metinler ve fikirlerle ilgilenerek karmaşık ve çoğu zaman muğlak durumların üstesinden gelmeyi, etik değerlendirmeler ve mantıksal muhakeme ile bilgilendirilmiş kararlar vermeyi öğrenirler (Audi, 2001). Felsefe böylece sadece kişinin entelektüel hayatını zenginleştirmekle kalmaz, aynı zamanda kişisel ve profesyonel alanlarda çok önemli olan duygusal zekayı ve kişilerarası becerileri de geliştirir.
6. Sonuç
Bu araştırma boyunca, felsefenin modern toplumdaki derin ve kalıcı önemini araştırdık; bilimle kesişme noktalarını, etik kamusal söylemdeki önemli rolünü ve kişisel gelişim üzerindeki dönüştürücü etkisini vurguladık. Felsefenin bilimle işbirliği sadece bilimsel metodolojileri keskinleştirmek ve temel kavramları netleştirmekle kalmaz, aynı zamanda bilimsel ilerlemeleri etik hususlara yönlendirerek ilerlemenin hem yenilikçi hem de insancıl olmasını sağlar. Kamusal söylem alanında felsefe, derinlik ve titizlik getirerek toplumun ahlaki ikilemlerle daha açık ve sofistike bir şekilde yüzleşmesine ve bunları müzakere etmesine yardımcı olan çerçeveler sağlar. Bu tartışmalar, bir toplumun ahlaki taahhütlerini ve değerlerini yansıtan adil ve eşitlikçi politikaların şekillendirilmesinde hayati öneme sahiptir.
Felsefe okumanın kişisel faydaları da aynı derecede önemlidir; eleştirel düşünmeyi, öz farkındalığı ve daha sorgulayıcı bir yaşamı teşvik eder. Felsefe, bireyleri varsayımları sorgulamaya, farklı bakış açılarını keşfetmeye ve gerekçeli argümanlar geliştirmeye teşvik eder, böylece hayatın zorluklarını aşmak için bilişsel ve duygusal kapasitelerini artırır. Bu becerilerin geliştirilmesi sadece kişisel gelişim için faydalı olmakla kalmaz, aynı zamanda topluma aktif ve bilinçli katılım için de gereklidir. Giderek daha karmaşık hale gelen küresel sorunlarla yüzleştikçe, belirsizlik ve çatışmalarla dürüstlük ve içgörü ile başa çıkabilmemiz için bizi donatacak felsefi araç seti her zamankinden daha önemli hale gelmektedir. Bu nedenle, tüm okuyucuları felsefe çalışmalarına daha derinlemesine dalmaya, zengin gelenekleri ve çağdaş uygulamalarıyla ilgilenmeye ve zamansız bilgeliğinin hem kişisel yaşamları hem de daha geniş sosyal dokuyu geliştirmek için nasıl uygulanabileceğini keşfetmeye teşvik ediyorum.
7. Referanslar
Aristotle. (350 BCE). Metaphysics.
Audi, R. (2001). The Architecture of Reason: The Structure and Substance of Rationality. Oxford University Press.
Ayers, M. (1991). Locke: Epistemology & Ontology. Routledge.
Barnes, J. (1982). Aristotle. Oxford University Press.
Beauchamp, T. L., & Childress, J. F. (2012). Principles of Biomedical Ethics. Oxford University Press.
Blackburn, S. (1999). Think: A Compelling Introduction to Philosophy. Oxford University Press.
Bostrom, N. (2014). Superintelligence: Paths, Dangers, Strategies. Oxford University Press.
Brickhouse, T. C., & Smith, N. D. (1994). Plato’s Socrates. Oxford University Press.
Chalmers, D. J. (1996). The Mind Problem. Oxford University Press.
Churchland, P. S. (1986). Neurophilosophy: Toward a Unified Science of the Mind-Brain. MIT Press.
Copleston, F. (1946). A History of Philosophy, Vol. 1: Greece and Rome. Paulist Press.
Cottingham, J. (1986). Descartes. Basil Blackwell.
Creel, H. G. (1960). Confucius and the Chinese Way. Harper Torchbooks.
Deutsch, E. (1973). Advaita Vedanta: A Philosophical Reconstruction. East-West Center Press.
Facione, P. (1990). Critical Thinking: A Statement of Expert Consensus for Purposes of Educational Assessment and Instruction. The California Academic Press.
Fung, Y. L. (1948). A History of Chinese Philosophy. Princeton University Press.
Gettier, E. (1963). “Is Justified True Belief Knowledge?” Analysis, 23(6), 121-123.
Hadot, P. (1995). Philosophy as a Way of Life. Blackwell.
Hadot, P. (2002). What is Ancient Philosophy?. Harvard University Press.
Irwin, T. (1995). Plato’s Ethics. Oxford University Press.
Jackson, F. (1982). “Epiphenomenal Qualia.” Philosophical Quarterly, 32(127), 127-136.
Jain, P. (1973). The Jaina Path of Purification. Motilal Banarsidass.
Kalupahana, D. J. (1986). Nagarjuna: The Philosophy of the Middle Way. State University of New York Press.
Kant, I. (1785). Groundwork of the Metaphysics of Morals.
Kenny, A. (2010). A New History of Western Philosophy. Oxford University Press.
Kim, J. (2005). Physicalism, or Something Near Enough. Princeton University Press.
Kirk, G. S., Raven, J. E., & Schofield, M. (1983). The Presocratic Philosophers: A Critical History with a Selection of Texts. Cambridge University Press.
Kuhn, T. S. (1962). The Structure of Scientific Revolutions. University of Chicago Press.
Lewis, D. (1986). On the Plurality of Worlds. Blackwell.
Lloyd, G. E. R. (1970). Early Greek Science: Thales to Aristotle. W. W. Norton & Company.
Locke, J. (1689). An Essay Concerning Human Understanding.
Lowe, E. J. (2002). A Survey of Metaphysics. Oxford University Press.
McEvilley, T. (2002). The Shape of Ancient Thought: Comparative Studies in Greek and Indian Philosophies. Allworth Press.
Mill, J. S. (1863). Utilitarianism.
Nussbaum, M. C. (2010). Not for Profit: Why Democracy Needs the Humanities. Princeton University Press.
Paul, R., & Elder, L. (2006). Critical Thinking: Tools for Taking Charge of Your Learning and Your Life. Pearson Education.
Plato. (380 BCE). Republic.
Popper, K. (1959). The Logic of Scientific Discovery. Harper & Row.
Rawls, J. (1971). A Theory of Justice. Harvard University Press.
Russell, B. (1945). A History of Western Philosophy. George Allen & Unwin.
Scruton, R. (1994). Modern Philosophy: An Introduction and Survey. Penguin Books.
Singer, P. (2011). Practical Ethics. Cambridge University Press.
Van Inwagen, P. (1993). Metaphysics. Westview Press.
Vlastos, G. (1991). Socrates: Ironist and Moral Philosopher. Cambridge University Press.
Woolhouse, R. (1993). The Empiricists. Oxford University Press.